1. YAZARLAR

  2. Ahmet Şükrü Kılıç

  3. İnançlarımız vesvese düzeyinde dahi değil!
Ahmet Şükrü Kılıç

Ahmet Şükrü Kılıç

Yazarın Tüm Yazıları >

İnançlarımız vesvese düzeyinde dahi değil!

A+A-

Birçoğumuz Allah’a vesvese düzeyinde dahi inanmıyoruz.

Bir insana haksızlık yaptığımızda, birinin malını iç etmeye kalktığımızda, kamu ihalelerine fesat karıştıracak işlere yeltendiğimizde, emanet edilenleri zimmetimize geçirdiğimizde, bir makama hile ve desiselerle bir adamı atadığımızda, liyakat sahibi insanların yerine her türlü herzeyi yemeye alışmış insanları getirdiğimizde nedense en küçük vesvese duyacak kadar dahi Allah’ın bizleri gördüğüne inanmıyor, tam tersine o işleri yaparken yakalanacağımızı hissettiğimiz anda ya da yaptığımız pisliklerin duyulacağı zaman Allah’ın bizleri koruması için bütün kalbimizle dualarda bulunuyoruz.

Bizim inandığımız Allah; hırsızı, dolandırıcıyı, emanetlere ihanet edenleri koruyabileceğine inandığımız bir Allah.

Müslüman halktan toplananlarla açları doyurduğumuz gibi, işin başındakiler doymakla kalmıyor, milletin parasıyla ev, araba, mülk sahibi de olabiliyor.

Allah’a karşı kayıtsız bir inanç taşıyoruz, hiçbir işimizi de, Allah adına topladığımız paraları da, arsaları da, mülkleri de kayıt altına almıyor, hırsızlığa çıkan insanların birbirlerini ele vermemesi için aradıkları sağlamlığı birlikte yaptığımız işlerde de arıyoruz; hazine arazilerine gecekondu binalar diken insanlar gibi olduk.

Peygamberlerin, mezhep imamlarının maişetini karşılayan bir işleri olduğunu anlatıyoruz, hiçbir işi olmadığı halde binlerce insanın sırtında kene olan hocaefendileri, şeyhleri, inanç sömürüsü yapan sülükleri de sırtımızda taşıyoruz.  

Cahiliye dönemi Arapları helvadan yaptıkları putları acıktıklarında yiyebilecek kadar zekaya sahipti, bizler kendi ellerimizle yücelttiğimiz putlara neyimiz var neyimiz yoksa verebiliyor, onları bir türlü doyuramıyoruz.

Bizim putlarımız taştan değil, bizim putlarımızın fitne saçan dilleri, bizim putlarımızın en ücra köşelere uzanan elleri, bizim putlarımızın en mahrem değerlerimizi kirleten ayakları var!

Türkiye’de fazla değil iki çeşit Müslüman var!

Birincisi her türlü pisliği yapan, yaptıklarıyla ulufeler dağıtan, kendilerine havariler edinen, iyilerin ve kötülerin birbirbirlerini korudukları bir grup.

İkincisi, Allah’ı, kitabı, peygamberleri bilen, yaşadıkları toplumda Musa’nın Firavun’a, İbrahim’in Nemrut’a, Muhammed’in Ebu Cehil’e karşı nasıl mücadele verdiğini anlatan, hiçbir hırsızlığa, haydutluğa, harama bulaşmamaya çalışan, Firavunlara, Nemrutlara, Ebu Cehillere karşı da, milletten çaldıklarıyla saltanat süren hırsızlara karşı da en küçük mücadeleleri olmayan insanlar.

Tulaka güruhundan farksızız!

Bizim kıssahanlarımız o kadar çok ki!

İslamcı kesimin en aklı başında insanlarının anlattıklarına bile baksanız kendi aramızdaki anlaşmazlıklar, olayları yorumlama farkı, kavramlara yüklenen anlamlar, bilgi zenginliği, daha ötesi yok!

Müslüman bir toplumun kanaat önderleri, hocaefendileri, şeyhleri, yazarları, akademisyenleri, alimleri görüldüklerinde bizlere neleri hatırlatıyor?

Birini gördüğümüzde tasavvufçu, diğerini gördüğümüzde selefi, bir başkasını gördüğümüzde mealci, öbürünü gördüğümüzde entelektüel diyoruz, bizlere düşünce farklılıklarından başka hatırlatabildikleri yaşanmış bir mücadeleleri var mı?

Bütün Peygamberler nübüvvet görevini üstlendikleri andan itibaren toplumları yöneten otoritelerle, yargı sistemiyle, gelir dağılımındaki adaletsizlikle uğraşmışlardır.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kur’an anlatıcısı değildi, yaşayan bir Kur’an’dı! 24.01.2019

Önceki ve Sonraki Yazılar