1. YAZARLAR

  2. Ahmet Şükrü Kılıç

  3. O adı gibi iyi, soyadı gibi güvenilir bir insandı!
Ahmet Şükrü Kılıç

Ahmet Şükrü Kılıç

Yazarın Tüm Yazıları >

O adı gibi iyi, soyadı gibi güvenilir bir insandı!

A+A-

2005 Yılı.

Başbakanlık’ta Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak çalışmaya başladığımın ilk ayıydı.

Telefonum çaldı. Arayan Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürü’nün Özel Kalem’inden bir sekreterdi. “Genel Müdür’ün beni çağırdığını” söyledi.

Makam odasına alındığımda, yüzüne ne kadar ciddi bir bürokrat maskesi takınsa da, konuşulacak bir insan yanı olduğu belliydi.

Oturmamı” söyledi. Masasında hakkımda işleme konulmuş, “Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca savunmamı isteyen soruşturma tutanakları” vardı.  

Sen bir memurun yazı yazmak için izin alması gerektiğini bilmiyor musun?” diye sordu.

Biliyorum” dedim.

Nereden izin alman gerekiyor, onu da biliyor musun?” dedi.

Müsteşarlık’tan” dedim.

Peki, bütün bunları biliyorsun da, niye siyasi yazılar yazıyor, insanlara hakaret ediyorsun, hakkında idari soruşturma açılması için yazdığın on bir (11) yazınla ilgili şikayetler var” dedi.

Sayın Genel Müdürüm ben yazmaya devam edeceğim, zaten bu konuda hakkımda soruşturmalar da başlatılmış, yazılı olarak savunmam istendiğinde, savunmamı yazılı olarak yaparım, ben kamu malını korumak için kimseden müsaade alacak değilim, bu konuda sizinle kendimi tartışacak bir duruma da getirmeyeceğim.” dedim.

Memuriyetine son verilir, ben senin iyiliğin için uyarıyorum ve söylüyorum” dedi.

Müsaade istedim, tam çıkacaktım ki, “Benim iyiliğimi istiyorsanız lojman için müracaat edeceğim, bana o konuda yardımcı olursanız sevinirim” dedim.

Uyarmak, biraz da paylamak için çağırdığı adamın, sanki hiçbir şey olmamış gibi kendinden bir talepte bulunmasına hem şaşırdı, hem de alaycı bir tebessüm yayıldı dudaklarına. “Memurluktan atılacak adam, bir de lojman talebinde bulunuyor” da demiştir ardımdan.

Teftiş Kurulu Başkanlığı’ndan savunmam istendi. Yazılı savunma da değil, mahkeme kurulmuştu sanki, sorulara tek tek cevap verdim. Hakkımda şikayetler sadece Başbakanlık’a gönderilmemiş, AK Parti Genel Merkez’e de gönderilmiş, Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın üst yazısı ve imzasıyla siyasi olarak da hakkımda cezalandırılma talebi güçlendirilmiş.

Hayati Yazıcı’yla 2003 yılında benzer bir olay yaşamıştık. Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Halil Ürün Bey’in danışmanıydım. Eşimin AK Parti MKYK Üyesi olması sonrası yazdığım bir yazıda, “28 Şubat kararıyla öğretmenlik görevine son verilen eşimin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın taltifleriyle onurlandırıldığını, bunun da ilahi bir rövanş olabileceğini” yazmıştım.  

Hayati Yazıcı’ya kimler nasıl ulaştırdıysa o yazıyı ve başka yazılarımı da ulaştırmış. Beni çağırdı. Masasında siteden yazılarımın çıktıları olduğu gibi, fax çekilmiş yazılar da vardı. Sesini yükseltmeye hazırdı, tedbirli davrandım, “Bu konuda bir uyarıda bulunacaksa Halil Bey’in uyarabileceğini” söyledim. O’na da “Yazmaya devam edeceğimi” kararlı bir şekilde ifade ettim. Mutlaka Halil Ürün Bey’le konuşmuştur, Halil Bey bana kendi aralarında geçen konuşmayı da hiçbir zaman yansıtmadı. Çünkü kendisi 28 Şubat döneminde Konya Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı, paşaların baskılarına boyun eğmeyen bir kararlılık göstermişti.

Yazıcı haksız da değilmiş hani, O'ndan başka dönemin Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya da yazmış o yazımı bir kenera, AK Parti'nin kapatılması davasında 5 yıl siyasi yasağı istenen kişilerin arasına o yazı beni de dahil etmişti.

Hayati Yazıcı’yla yaşadığımız sevimsiz diyalogtan birkaç hafta sonra Tahir Akyürek Bey ziyaretimize geldi. 2003 Yılı olduğunu hatırlatayım yine. “Hayati Yazıcı yerindeyse O’nu da ayaküstü ziyaret etmek istediğini” söyledi. Hayati Bey’in danışmanını aradım, Tahir Bey’in ziyaret etmek istediğini söyledim. Hiç bekletmeden buyur ettiler. Tahir Bey görüşme sonrası vedalaşmak için yine yanımıza geldi. “Hayati Bey, senden de bahsetti” dedi. “Şahsiyetli bir arkadaş” demiş benim için. Tahir Bey, Hayati Yazıcı’yla aramızda geçen tatsız diyalogtan haberdar olsaydı, benim üzerimden görüşme talebinde bulunmazdı herhalde.

Hayati Yazıcı da, hakkımda yapılan şikayetleri Başbakanlığa göndererek şahsiyetine yakışan bir tavır göstermiş oldu.

Yine telefonum çaldı. Arayan yine Başbakanlık Personel Genel Müdürü’nün sekreteriydi. Makamda beklendiğimi söyledi. İnsan cesur davranıyor davranmasına da, memuriyetine son verileceğini düşünerek gidişin bir stresi de oluyor üzerinde.

Makam odasına girdiğimde tebessümle karşıladı. Kahve ikram etti. Sekreterine birini çağırmasını söyledi. Beni tanımak isteyen sorular peş peşe geldi. Uğraşılarımın hikayelerini kısa kısa anlattım. İçeriye çağırdığı kişi geldi. O ana kadar hiçbir şey söylememişti. Masasında bulunan iki ayrı anahtarı uzattı. “Senin lojman işini hallettim. İki boş karşılıklı lojman dairesi var. Bu lojman işlerine erkekler karar vermez. Sana makam şoförümü ve makam aracımı tahsis ediyorum. Yengeyi de evden alın birlikte karar verin, hangisini beğenirse o lojman sizin” dedi.

Hakkında şikayetler olan, hem de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı’nın da olurlarıyla cezalandırılmak istenen bir insana karşı yapılan bu iyilik ancak iyi bir insan tarafından yapılabilirdi. İyilik yapmak güzeldir ama yaptığın iyilikte kendinden bir şeylerin koparılacağını bilerek iyilik yapmak daha güzeldir.

O isminin anlamı gibi güzel bir insandı.

O iyi bir insandı.

O soyadı gibi güvenilir bir insandı.

O benim abi (ağabey) diye hitap ettiğim Hüsnü Tekin’di.

Koronaya yenik düştü.

Allah rahmet etsin. Mekanı Cennet olsun. Ailesinin, tanıyanlarının ve sevenlerinin başı sağolsun.

Not: Korona illeti dünyayı sardığı günden buyana hepimiz birçok yakınımızı, tanıdığımızı kaybettik. Kanaat önderlerinden de vefat edenler oldu, yazarlardan da, milletvekillerinden de. Tanıdığımız ya da gıyaben tanıdığımız insanların vefatı sonrası paylaşılan yazıların %1'i bile sağ oldukları dönemlerde paylaşılmış olsaydı, hatıranın yerini kadirşinaslık alırdı. Vefat eden bazı insanların ardından paylaşılan yazıları, yorumları, tanışıklığa dair hatırlatıcı hatıraları okuduğumuzda, vefat eden insandan daha çok, onların üzerinden kendi hikayelerimizi anlatıyoruz, benim yaptığım gibi. Değer verdiklerimize, bizlere ve sayıları kaç olursa olsun insanlara değer katan tanıdıklarımıza sağlıklarında değer vermeliyiz. Allah bizlere imanlı ömür nasip etsin, imanlı insanlarla dünyada birlikte zaman geçirelim ki, sevdiklerimizle birlikte haşrolalım!

Önceki ve Sonraki Yazılar