1. YAZARLAR

  2. Ahmet Şükrü Kılıç

  3. Devletin kör noktası BAŞARIyı izlemeyen akıl
Ahmet Şükrü Kılıç

Ahmet Şükrü Kılıç

Yazarın Tüm Yazıları >

Devletin kör noktası BAŞARIyı izlemeyen akıl

A+A-

Devletler istihbaratı çoğu zaman tehdit üzerinden tanımlar. Suç örgütleri, terör yapılanmaları, dış müdahaleler ve iç güvenlik riskleri bu alanın doğal konuları olarak görülür. Bu yaklaşım, tarihsel olarak anlaşılırdır; çünkü devlet refleksi, önce tehlikeyi bertaraf etmeye odaklanır. Ancak modern dünyada asıl tehlike çoğu zaman yapılan kötülükler kadar, fark edilmeyen iyiliklerdir. Bir devlet, sadece suçu ve tehdidi izliyorsa; başarıyı, üretkenliği ve potansiyeli sistematik biçimde takip etmiyorsa, uzun vadede güvenliğini de zayıflatır.

 

Türkiye’de ekonomik büyümeye ilişkin veriler incelendiğinde tablo sanıldığı kadar karanlık değildir. Üretim, ihracat ve istihdam parametreleri; insan kaynağının hâlâ güçlü bir damar taşıdığını gösterir. Üniversitelerin ekonomi, mühendislik, işletme ve üretimle ilişkili bölümlerinde mezuniyet notları, proje çıktıları ve akademik performanslar ortadadır. Yani sorun, “Başarı yokluğu” değil; başarının izlenmemesi, korunmaması ve yönlendirilmemesidir. Devlet, tehdidi büyüteçle izlerken; başarıyı çoğu zaman tesadüflere bırakmaktadır.

 

Burada temel bir zihniyet hatası vardır. Başarı, bireysel bir hikâye olarak algılanır; oysa başarı, kamusal bir varlıktır. Bir ülkede iyi yetişmiş bir insan, yalnızca kendi emeğinin değil; toplumun, ailenin, kamunun ve zamanın ortak ürünüdür. Bu nedenle başarıyı izlemek, desteklemek ve doğru yere yönlendirmek bir lütuf değil; devletin asli sorumluluğudur. Güvenlik nasıl kamusal bir mesele ise, insan kalitesi de aynı ölçüde kamusal bir meseledir.

 

Devletin bugün kullandığı teşvik mekanizmaları çoğunlukla başvuruya, ilişkiye ya da sektörel lobiciliğe dayanır. Oysa tersinden bir akıl mümkündür: Devlet başvuruyu beklemez, başarıyı kendisi tespit eder. Akademik performansı yüksek öğrenciler, mezuniyet notlarıyla, proje üretimleriyle, araştırma kapasitesiyle zaten görünür durumdadır. Başarı hikâyesi olan şirketler de öyledir; başvurmasa bile üretim kalitesi, ihracat kabiliyeti ve istihdam disipliniyle kendini ele verir. Devletin yapması gereken, bu başarıyı “Talep” üzerinden değil; veri ve gözlem üzerinden teşvikli hâle getirmektir.

 

Buradan daha cesur bir öneriye geçmek gerekir. Nasıl ki devlet, özel sektöre mahkûm, engelli ya da belirli sosyal gruplar için zorunlu kontenjanlar getirebiliyorsa; başarının yükselmesi için de zorunlu başarı kontenjanlarıgetirebilir. Yüksek nitelikli mezunların, sınavla eleyerek değil; mülakatla, yetenek ve uyum değerlendirmesiyle, üretken alanlara yerleştirilmesi mümkündür. Bu, piyasayı bozmak değil; piyasaya kalite enjeksiyonu yapmaktır. Zorunluluk burada baskı değil; kalite standardı işlevi görür.

 

Bu yaklaşım, klasik istihbarat anlayışının ötesine geçmeyi gerektirir. Devletin esas takip etmesi gerekenler yalnızca suç şebekeleri değil; başarı ağlarıdır. Kim üretiyor, kim geliştiriyor, kim kaliteyi sürdürüyor, kim performansı istikrarlı biçimde artırıyor? Bu sorulara verilen cevaplar, bir ülkenin gerçek güvenlik haritasını çıkarır. Çünkü üretmeyen, ihraç edemeyen, insanını değerlendiremeyen bir toplum; en güçlü güvenlik aygıtlarına sahip olsa bile kırılgandır.

 

Burada mesele sadece ekonomi değildir; ahlâkî bir tercih söz konusudur. Başarıyı ödüllendirmeyen, üretkenliği görünmez kılan bir sistem; zamanla vasatlığı norm hâline getirir. Vasatlık yayıldığında ise yetenek ya küser ya göç eder. Bu, sessiz ama derin bir kayıptır. Devletin asıl istihbarat açığı tam da buradadır. Gidenleri, küsenleri, harcanan potansiyelleri geç fark eder.

 

Oysa başka bir yol mümkündür. Başarıyı sistematik biçimde izleyen, üretkenliği teşvik eden, kaliteyi koruyan ve performansı ödüllendiren bir devlet aklı; güvenliği sadece sınırda değil, insanın içinde kurar. Böyle bir düzende ekonomi büyüme rakamlarıyla değil; insan kalitesiyle ölçülür. İnsan kalitesi yükseldiğinde, istikrar sadece rakamlarda değil; toplumun ruhunda da kök salar.

 

Sonuç olarak devletin esas takibe alması gereken şey, yalnızca tehdidin nereden geldiği değil; imkânın nerede filizlendiğidir. Suç önlenir, terör bastırılır; ama başarı inşa edilmezse geriye korunacak bir gelecek kalmaz. Gerçek stratejik akıl, tehlikeyi izlerken potansiyeli kaçırmayan akıldır. Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey, bu ince bakıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar