FETÖ Davaları
Gazeteci değildim. Ama adliye koridorlarını, mahkeme salonlarını, müştekilerden daha çok adımladım. Çünkü adalet, yalnızca dosyalara sıkışamazdı; bazen bir izleyici sırasından bile yükselmesi gerekirdi. FETÖ davalarını yalnızca dışarıdan seyretmedim, içerideki sessizliklere müdahil oldum.
Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan FETÖ sanıklarına yöneltilmeyen soruları sorguladım. Hakimlerin duruşmalar boyunca gösterdiği tutkusuzluğu ifşa ettim. Bu sorgularım üzerine Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri hakkımda suç duyurusunda bulundu. Aynı Ceza Mahkemelerinde yargılandım. Beraat ettim.
Sonra yine bir Ağır Ceza hâkimi, yargılanan bir FETÖ sanığının yakalanması talebine şerh düştü. O sessiz şerhi gördüğümde susturamadım kalemimi.
“O şerhi nasıl düştün Allahsız!” başlıklı bir yazı yazdım. Hakim beni mahkemeye verdi.
1 yıl 6 ay hapis cezası aldım.
Bu ceza kesinleşince iki yıl firari yaşadım. Yalnızca yaşamadım, sabrettim. Nihayet kamu görevlilerine hakaret suçlarında Yargıtay yolu açıldı da, itirazımız beraatla sonuçlandı.
Yargıtay kararı: Beraat.
Adil Öksüz’ü hiçbir araştırma yapmadan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk eden savcıya da susturamadım kendimi:
“AKINCI Üssü’nde yakalanmış sivil bir adam… İki gün gözaltı, iki gün de uzatma hakkın vardı. Niye görüntülerini istemedin? Neden bir tek araştırma yapmadan mahkemeye sevk ettin?” dedim.
Bu kez savcı, bana dava açtı.
1 yıl 2 ay hapis cezası aldım.
Yargıtay bozdu kararı. Yerel ve istinaf mahkemesi beraatımı verdi.
Dosya Yargıtay’da.
Bir başka davada FETÖ’cüleri savunmayı meslek edinen avukatlara karşı sustuğumda kalbim daraldı. Konuştum. Bedelini yine özgürlüğümle ödedim.
Hapis cezaları aldım. Bazı dosyalar hâlen Yargıtay onayını bekliyor.
Ben bu mücadeleyi sadece meydanlarda değil, mahkeme salonlarında da verdim. Kalemim neye değse mahkemelik olduysa da, vicdanım hiçbir karara karşı susmadı.
Ama gördüm ki, adalet bazen duruşma salonlarının değil, telefonların ucunda şekillendi. Birilerini birileri aradı. Sırf sanık sandalyesine oturmamak için…
Rabbim, o telefonun ucunda arayanları, şehitlerimizin kanında boğsun.
Çünkü susanlar hüküm giymez belki, ama hükmün karşısında susanlar, tarihi mahkemelerde ebediyen mahkûm kalır.