1. YAZARLAR

  2. Ahmet Şükrü Kılıç

  3. Ziyaret Ritüeli ve Çakıl Taşları
Ahmet Şükrü Kılıç

Ahmet Şükrü Kılıç

Yazarın Tüm Yazıları >

Ziyaret Ritüeli ve Çakıl Taşları

A+A-

Silivri, artık bir cezaevi değil; bir türbe. İçeri girene kutsiyet atfediliyor, ziyaret edene ise sadakat testi uygulanıyor. Dualar kameralar eşliğinde yapılıyor, dilekler röportaj formatında tutuluyor. Özgürlük temennileri gazetecilik örtüsüyle sarılıyor, siyasetçinin sadakat cümleleri ekranlarda tespih gibi çekiliyor. Ziyaret edilen mahkûm değil, “iktidarın çürüğe ayırdığı” kutsanmışlık sembolü. Ve ziyaretçiler? Onlar da bu kutsal mekânda, halkın gözünde kendini arındırmaya gelen yeni dervişler. Tabii ki niyet çok halis, söylem yaldızlı, ama oyun oldukça tanıdık: Siyasetin en eski tiyatrosu, trajedinin makyajla komediye döndüğü bir sahne bu.

Mansur Yavaş, Silivri’ye gidiyor. Fatih Altaylı’yı ziyaret ediyor. Ne bir hukuk çağrısı, ne bir siyasi dayanışma çıkışı, ne de içerideki belediye başkanlarına dair bir satır. Fatih Altaylı’nın odasında ‘siyaset falı’ açılıyor. Ziyaret, başlı başına bir iktidar provası gibi. “Ben aday olurum ama söylemem,” diyor Yavaş, “Ama söyledimse de kelimeleri öyle seçmedim.” Ne demeli buna? Siyasetin ‘doğrudan söylemeyip duyurmak’ metodu, artık vicdan değil vitrindir. Kulağına geleni susturmak için ortalığa konuşmak… Ne derin bir suskunluk bu!

“Ekrem içerideyken ben adaylık kelimesini ağzıma almam” diyor ama aynı cümlede hem “aday olabilirim” diyor hem de “%60 destek var bana” diyerek toplumsal temsiliyet üzerinden meşruiyet devşirmeye çalışıyor. Dervişlik davası, kamuoyu anketiyle ölçülüyor artık. Ne güzel bir tevazu bu! Ve bu sözler bir gazeteciye değil, bir türbedara söyleniyor adeta. Ziyaret edilen kişi, fikrin değil pozisyonun sembolü. Sorular yok, sorgulamalar değil; sadece parlatmalar var. Esas sahneyi kuran Soner Yalçın yönetmenliğinde odatv!

Haberde dikkat çekici bir boşluk var: Yavaş, İmamoğlu’nu yalnızca “aday olursa olur” diyerek anıyor. Silivri’de olan İmamoğlu’yla ilgili ne bir ziyaret, ne bir destek eylemi var ortada. Odatv haberi ise bu boşluğu tamamlar gibi Yavaş’a bir sayfa açıyor. İbre dönüyor, ibadet başlıyor. Yeni türbenin adı Mansur oluyor. Ekrem’in kutsallığı yıpranmışa benziyor, beslemeler yeni bir besleyici arıyor artık. Sadakatler güncelleniyor, dualar yeniden yazılıyor.

Siyaset, bir zamanlar kamusal meselelerin çözüm aracıydı. Şimdi ise arınma ritüeli. Halkın dertlerini çözmektense, gazeteci hüznüyle dertleşen aday profilleri revaçta. “Ben olsam da olur, o da olur” diyen siyasetçinin en büyük hüneri ne olduğunu değil, kim olduğunu saklaması. Meğer siyaset artık tercih değil, tereddütmüş. Adaylar ‘olur da olmayız’ diyerek olur hâline geliyor. Ve halk, her yeni adayla eski yalnızlığına biraz daha alışıyor.

Bu oyunda herkes rolünü biliyor. Fatih Altaylı soru soran değil, sahneyi süsleyen bir dekor. Mansur Yavaş hakikat değil, ihtimal. Ekrem İmamoğlu bir dava değil, artık bir yük. Ve CHP, yön duygusunu kaybetmiş bir kalabalığın yorgun yürüyüşü.

Siyaset, türbe ziyaretleriyle kutsanmaz. Ama anlaşılan o ki Türkiye’de siyaset, artık “kimin mezarına gidildiğiyle” değil, “kimin mezarına gidilmediğiyle” ölçülüyor. Ve o mezar, yalnız bırakılanların değil, konuşulmayanların üzerinde yükseliyor.

Ne diyelim:

“İçeri alınmayanlar sustu, içeri alınanlar konuştu. Dışarıdakiler sadece ziyaret etti.”

Ve halk?

Her zamanki gibi dışarda kaldı.

İki cambaz, dışarıdan geldi, CHP tavaf ediyor etrafında!

Önceki ve Sonraki Yazılar